Please read the Guidelines that have been chosen to keep this forum soaring high!

CENNET#1952 YANIP SONEN YILDIZLARA INANIYOR MUSUNUZ? Mart 1

CENNET#1952 Yanıp Sönen Yıldızlara İnanıyor Musunuz? Mart 10, 2006

Tanrı dedi ki:

Sevdiklerim, yükselişte olmak size kendinizi inişe geçmiş gibi hissettirebilir. Uzayla çevrili olmaksızın, Cennete doğru yükselmekte mi yoksa alçalmakta mı olduğunuzu ya da Cennetin mi süratle size doğru yaklaşmakta olduğunu nasıl bilebilirdiniz? Ve herhalükarda neyi farkettirir ki tüm bunlar? Yeryüzü ve Cennet size kendilerini Bir olarak ifade etmektedirler. Bu birliktelik çok önceden şekillendirilmiştir ve Cennet sessiz bir ortak olarak görünmektedir. Elbetteki Biz, sessizliğin gürültü patırtıdan çok daha güçlü olduğunu biliyoruz. Artık sessiz olmayan Cennet, yaklaşmaktadır yüzeye doğru. Bundan böyle görünmez olmayan Cennet, yükselmektedir ve sizin içinizde yükselmektedir o.

Artık neyin Cennete, neyin Dünyaya ait olduğunu tanımlama gerekliliğini hissetmeyeceksiniz hiç. Bu, Bizi ayrı düşüren; bir düşüncenin sizin mi yoksa Benim mi olduğunu ve neyi, Bizim hangimizin söylediğini sorgulayan zihniyetle aynıdır. Sevdiklerim, sınırların ayrımların olmaması ayrılıkların da olmamasıdır. Enginliğinizi kabul ettiğinizde, tüm sınırlar, yani geçmişe ait bu hayali şeyler geçersiz hale gelir artık. Hayal ürünü olmayan hiçbir sınır yoktur. Demir parmaklıklar bile hayal ürünüdür. Dokunuyor olabilmeniz gerçek kılmaz onları. Zihniniz, ışığın çevresine duvarlar örecek, sınırlandırılmış şeyleri gerçek ve hudutsuz şeyleri ise gerçek-dışı olarak niteleyecek denli güçlüdür. Böyle olduğu halde, Benim aziz canlarım, gökyüzüne inanmıyor musunuz? Ve yıldızların göz kırpan ışıklarına?

Hayal mahsulü demir parmaklıklar ve her nevi keyfi tahditler; bileklerinize dolanıp sizi aksak kılan dünyanın anlamsız zincirlerinden başka düşünecek bir şey yokmuşcasına düşüncelerinizi kendilerine doğru çeken mıknatıslar gibidir. Sevdiklerim, ayaklarınız olmaksızın dahi birer seyyahsınız, uzayda değil lakin uzay-sızlıkta.

Uzayı zamandan ayıramazsınız, verilen sevgiyi alınandan ayıramayacağınız denli zaman-sızlığı uzay-sızlıktan ya da yüreğinizi Benimkinden, ayıramazsınız. Zamanın ebediyetini ve uzayın sonsuzluğunu biribirinden bağımsız düşünemezsiniz. Ayrı değildir onlar. Aynıdırlar. Bu sadece onlara nasıl baktığınıza bağlıdır. Herşey bakış açınıza bağlıdır. Siz ona baktığınız için bir şey varolmuş görünmektedir.

Enginliğin sizi kendisine çekmesine müsaade edin. Sevginin ve ışığın ve güzelliğin düşüncelerinizi cezbetmesine müsade edin. Altını düşünebilecekken neden demir üzerine kafa yoruyorsunuz? Neden en çok düşündüğünüz şeyleri düşünüyorsunuz? Hayatı yüzeyden alıyor ve onu sorun adını verdiğiniz vasıflara ayırıyorsunuz. Her nevi problemi sınıflara ayırıyor ve onları pek de hoş sıraya diziyorsunuz açıkcası; lakin ne için? Onları daha iyi ele alabilmek için mi?

Eğer sıralama yapmak zorundaysanız, pekala güzellği sıralayın şimdi? Bir şeyleri ölçülebilir, sıralanabilir hale getirmek zorundaysanız şayet, bunu güzellikler üzerinde yapma oyununu oynayın öyleyse. Nereye giderseniz gidin güzelliği tanımlayın. Mıknatıslı gözlüklerinizi güzelliklere odaklayın. Güzelliklere verin dikkatinizi. Onun üzerine yığın düşüncelerinizi. Eğer sınıflandırma yapmak zorundaysanız, güzelliği sınıflandırın. Elbetteki ona limit koymanın bir yolu yoktur. Güzelliğin etrafına bir hat çizemezsinizin kolayca.

Sevgiyi de bir hükme bağlayamazsınız. Sonsuz satıhlı bir prizmadır sevgi. Şamdan mumu taşır lakin sınırlamaz ışığı. Siz de sınırsız, limitsiz sevginin taşıyıcısısınız. Ona sınır getiren değilsiniz. Çünkü içinizdeki sevgi ona kısıtlama getirmeniz için değildir. Sevgi içinizdeki bir bayrak gibidir fora edilmesi gereken ve elbetteki katlanıp bir kenara konmadan. Sevgiyi dürüp katlayıp gözden uzak bir yerlerde saklayabileceğiniz düşüncesi ise yine size ait hayal mahsülü bir fikirdir. Sevgiyi saklayabilecek denli büyük bir dolap yoktur. Bayrak açmayan bir yürek de yoktur şimdi.

Çeviren: Engin Zeyno Vural